"Bir Gece Toplantısı, Kırmızı Enek, Sana Gelirken romanlarının yazarı, bu kez şiirleriyle okurun karşısında. Geniş bir zaman yelpazesinde kaleme alınan, ağırlıkla “Aşk, Ölüm, Özleyiş, Adalet ve Özgürlük” temalı şiirler okuyucusunu Mavi Pencere’den yaşama bakmaya davet ediyor. “Yarım şiir yarım hayat Aşk tamamlanmaya koşar Yıldızlardan öte şahdamarından yakın”

"Akıl hastanesinden kaçmakta olan Nedim, hedefine ulaştığında son demlerini yaşayacaktı. Yıkılmaya yüz tutmuş evde dört el silah sesine eşlik eden iki maktul ile onlarca sır barınıyordu. Başladığı yere dönen bu sarmalın çözümlenmesi başkomiser Zafer’in elindeydi. Ancak o da girdabın kuvvetine yenik düşmüş, adeta katilin elinde bir oyuncağa dönüşmüştü. ''Yıllar öncesinden kurulan çalar saatin menziline yaklaştığı her an, bitmek bilmeyen koşuşturma içinde biri diğerine bağlanan sıralı cinayetlerin sırları göz

Enver Paşa’nın sol, Cemal Paşa’nın sağ kolu olan Kuşçubaşı Eşref Hayber’de Emir Abdullah’ın yirmi beş bin kişilik hecinsüvarlarına kırk kişiyle karşı koyduktan sonra yaralı olarak tutsak düştü. İngilizler, bu değerli tutsağı Mısır’da Kasr-ül Nil Kışlası’nda üç ay tuttuktan sonra İngiliz savaş gemileri eşliğinde Hidivyal Layn Şirketi’nin Abbasiye vapuruyla Malta’ya sürgüne gönderdi. Malta’nın sürgünleri arasında İngilizlerle çarpışan, Ermeni tehcirine karıştıklarını ileri sürülen, Osmanlı Sadrazam Damat Feri

"bazen akıllı ama çoğu zaman esrik olmalı... anası özgürlük, babası adalet olmalı.."

Bu odanın ışıkları yanmaz, perdeleri çekilmez geceye yakın. Uykusunun ortasında uyanan bir adam, köşesine sessizliğe çekilmeye gelecek. Rüyasına girmeden sıyrılacak yorganından ben rüyamdan kaçak, karanlık akasyalı bir gecede köşesinde otururken onun gelmemesini diledim.

Ossloh Yolundaki Kadın: Mary Coniella Rogers adlı roman, genç bir avukatın hayatını kaybeden James Arthur adlı birisinin davasını alabilmek için Cidwork Kasabasına gelmesiyle başlar. Çok çetin ve inatçı bir kadın olan Mary Coniella Rogers, davayı alması sürecinde esrarengiz bir şekilde öldürülür. Bu olay, bir turizm kenti olarak bilinen Cidwork’u halk nazarında itibarsızlaştırır. Bu durumu ortadan kaldırmak ve Cidwork’un turizm fonksiyonunu kaybetmemesi için kasabanın üst düzey yetkileri olayın biran önce ç

Nail Uyar, bu kitapta 1999 yılından bu yana seyrek de olsa yazdığı kitap tanıtım yazılarını, denemelerini ve Makedonya’ya yaptığı gezisini kaleme almış. Fehmi Salık, Ahmet Günbaş, Şenol Yazıcı, Oğuz Tümbaş, Mehmet Genç, Selçuk Oğuz, Mehmet Taşar, Duran Aydın, Ramazan Turgut, Cazim Gürbüz, Fatma Türkdoğan gibi yazar ve şairlerinin yapıtları üstüne yazdığı kitap tanıtım yazılarını ve eleştirilerini okurken Nail Uyar’ın, yalnızca bir öykü yazarı değil, aynı zamanda bir eleştirmen ve denemeci de olduğunu görec

"rüzgârın sesi usulca girince arka kapıdan sokaktaki kumral saçlı işportacıdan kuş üzümü aldım biraz

“Şiirde "boşluk" yaratmak önemlidir. Şiirde nerde ne zaman "boşluk" yaratacağınız da önemlidir. Bunu ayarlamak için şairi saf, şiiri safça görenlerin algılarının hizasına düşmeyen ince bir matematiğe sahip olmanız gerekir. A. Corduk kimsenin "iyi"sine düşmeden inşa ediyor şiiri, şiirdeki boşluğu. Böylelikle okuyucuyu kendi evrenine, serüvenine kolayca dahil ediyor, edebiliyor. Yol bittiğinde sizdekilere benzer yeni öyküler ve tuhaf yeni boşluklar... Alın size saf kötülük. “

"şiire döndü bu karanlık kaygı büyüyor annesinden kaçmaktan aşklar yaratan çocuklar için şair olup bir eksikliğe yerleştim baba baba damlıyorum çocukluğumdan dışarı büyürsem her yetimliğin suçu olacağım kalbimde dövüldükçe ekşiyen elma ah kansız ve işlendikçe acısız terk edileceğim terk edildikçe oğullarından günahlar yaratan anneler için"

Tınısında kaybolduğum, Manzarasında var olduğum, Saçını çekiştirdiğim dağlar, Küstüler mi bana acep? Görünmez oldular...

"iğdiş edilmişse tay kısrak artık kısrak değil sığ bakış / indi görüş bir yumurtada bir damla mı /doğal aktarım bu mudur ölmek var mı yol çatal / düşünce çapraz kalmak mı gitmek mi seçim yok ki kışa evrilir er geç mevsim bütün çiçekleri örtse üstüne üşür ölmek var mı"

Sana Şiirler Yazıyorum Harfleri Yıldız Okudukça Aydınlansın Diye İçin Camdan Güzelliğini Sokağa As Güneş Yüzlü Kız Elbiseler Seçiyorum Sana Çiçek Bahçesinden Sen Ayazında Üşüyorsun Yalnızlığın Dallarımdan Havalanan Kuşlar Kanatlarını Örtüyor Üstüne Sana Yakamoz Getirdim Karadenizden Yüreğimde Hamsi Gibi Kıpır Kıpır Duygular Tut Ellerinden Ellerini Uzattı Sana Sevdamı Getiren Türküler Sen Bahar Olursan Hayat Güler Hayatın Kıyısından Karıncaların Ayağıyla Koşarım Yüreğine Gönüllerin Çeyiz Sandığıdı

küçük çerçeveleri kırar -ken büyük resimde olma rakamsallığı, sana bana uzak! “anlaşılabilir bir olgu” sana bana uzak! hazırlığımdı! sakla beni öc günü gibi kalbinin tırnak içinde! vazonun ilk çiçek heyecanı ilk su garipsemesi gelirsin, vazoya güller ve su garipsemesi yetişmek! yani gül yani su yani sen… balkonlarda reyhanlara su verenler var kapı eşiklerinde ölümü emzirenler memleket de kurtarılıyor kahvehanelerde “kahvehanelerde memleket kurtarmak, iki çiçek arası sözdür”

Ülkemiz bilindiği üzere bir deprem ülkesidir. Tarihsel olarak bakıldığında meydana gelen yıkıcı depremler, en çok yapılarda yapılan hatalar yüzünden ülkemizin pek çok bölgesinde ağır kayıplar verdirmiştir. Bunun en büyük sebeplerinden başta gelenleri, uygulamalarda yapılan kusurlar ve yönetmelik yetersizlikleridir. Bu depremlerin her biri hem bu kusurları bir daha yapmamak için bir irade oluşturmuş hem de yönetmelikleri değiştirerek daha mükemmeli bulma yolunda ders niteliği taşımıştır. Böylelikle hem teori

"Çağdaş yaşam koşulları, var olan kültür değerlerinin sürekli değişmesine ve bazı geleneklerin, folklorik malzemelerin tamamen unutulmasına yol açmıştır. Dolayısı ile derlemelerin yapılıp yazıya geçirilmesinin önemi büyüktür. Bu nedenle çağımızın toplumsal sorunlarının irdelenmesinde Halk Bilimine çok ihtiyaç duyulmaktadır. Muş'ta şimdiye kadar bu anlamda geniş bir çalışmanın yapılmamış olması, beni bu yörenin Halk Edebiyatı ürünlerinin ve folklorik hayata ait özelliklerinin derlenmesi konusunda çalışmaya s

.....özün şeytan tarafı mizaha, edep tarafı edebiyata aittir. Mizah, gerektiğinde hak edeni verem eden, göze karasular indiren şakadır. Bu yüzden mizah, nezaket adına ağzına gem vurmaz. Dahası anarşist olmayan mizah yoktur. Evet, Hazreti Dangalak’ların bilmediği budur; anarşist olan, Eşref ya da Aziz Nesin değil, onların dilidir; yani mizahın dili. Mizah, şiire değil, nakarata; öyküye değil, hikâyeye; diyaloga değil, monoloğa “Hayır!” der. Tersine dönen kaplumbağa, sadece gökyüzünü görür, dahası kendini a

"kalabalık adamların uğultusu silinen çarşaflara yüklenen anlam ey karanlıklar prensinin suratına tükürülesi hüznü düş yakamdan fasiküllerce beynimde zonklayan türlü imla hatası yüklü bellek! bil ki ipliği pazara çıktı umudun ve piyasaya düştü kalıbına sığdıramadığımız suç tanrım brahms dinledin mi hiç?"

"seni kıskandıktan sonra pamuklara sarıp saklamalı! seni kör kuyularda cep telefonsuz bırakmalı! ki aklın başına gelene kadar o argoda sürt! Hüseyin Peker seni dürttü. Geri dürt"

"Vesikalı gülüşleri aşk sanıyorlar Alışkanlıkları, rutinleri de... Kurdelesi boynunda yeminler ediliyor İki günlük hevesler... Gerisi maskeli balo... Aşk sandıkları sahtelik başlıyor Sen, ey aşk sanılan soytarı! Giy tacını! Geç otur tahtına! Üstünde ezbere iltifatlar Altında salkım salkım ihtiraslar Eline bir kâğıt verelim Oku dur sıran geldikçe repliklerini Göbeğinden zeytin yedikleri cariyelere musallat ol! Beni uzakları yakın eden hasretimle baş başa bırak Kapatırım birazdan gözlerimi Yanar kandilim özle